Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

AHMET HEZARFEN Balkanlarda Alevi Piri Demir Baba'yı anlatıyor.
#1

Bulgaristan’da 1920 yılında doğup, 31 yaşına kadar orada yaşayan Ahmet Hezarfen, bir Türk Bektaşisidir. Bulgaristan’dan sonra Türkiye’de de eğitmen olarak uzun yıllar görev yapan Hezarfen; Osmanlıca, Bulgarca, Mekodonca, Esperantoca öğrenmiş, kendisini bir tarihçi olarak yetiştirmiştir.

Ahmet Hezarfen, Türkiye’ye geldikten sonra, öğretmen ve müdür olarak birçok yerde görev yaptı.

Sendikalarda, demokratik kitle kuruluşlarında, öğretmen örgütlerinde aktif olarak yer aldı.

Türkiye’deki eğitim ve işçi sorunlarının çözümü için birçok çabanın içinde oldu.

Siyasal görüşlerinden ve faaliyetlerinde n dolayı baskı gördü.

Türk kültürünün zenginliklerini , Anadolu ve Balkanlardaki insanların inançsal, sosyal, tarihi yapılarını çok erken yaşta araştırmaya başladı.

Bu birikimler, onun gözlemleriyle birleşince, kendisinin bu konularda istisnai bir yer edinmesini sağladı.

Osmanlı Arşivlerinde incelemelerde de bulanan Ahmet Hezarfen’in bu alanda birçok ciddi dergide makaleleri, çevirileri yayınlanmıştır.

Özellikle Alevilik/Bektaşilik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan, Bulgaristan Deliorman bölgesi başta olmak üzere Türk ve Alevi/Bektaşi Toplumunun, dergahların, halk hareketlerinin tarihsel, Osmanlı dönemindeki belgelerini toparlayan Ahmet Hezarfen’in bugüne kadar çevirdiği belgelerin sayısı binlerle ifade ediliyor.

Osmanlı Arşivlerinden, tarihi bir görevle çevirdiği binlerce belgede, Anadolu ve Balkanlar’da Alevilik Bektaşiliğin sosyal, tarihi boyutunu ve Osmanlı Alevi/Bektaşi ilişkilerini birinci el kaynaklardan, tarihin tozlu raflarından çıkarıp insanlığın yararına sunup onları ölümsüzleştirmi ştir.

Ahmet Hezarfen’in çevirdiği belgeleri nihayetinde kitaplarda toplanmaya başlandı.

Bu konuda yayınlanan 6 kitabının yanında yayınlanmayı bekleyen 10 kitabı daha vardır.

Bizler vefasız bir millet olduğumuz için, tarihi değerlerimizi kolay unutarak harcayabildiğim iz gibi, günümüz değerlerini de inatla görmemezlikten geliyoruz.

Bu toplum bugüne kadar birçok Ahmet Hezarfen çıkaramamışsa bu, bu toplumun kendi suçudur.

Eğer bu toplum Ahmet Hezarfen gibi değrelerinin kıymetini bilmiyorsa bu yine bu toplumun özrüdür.

Hem de telafi edilmez, hiçbir bahanenin arkasına sığınılamayacak kalıcı bir özürdür.
Ayhan Aydın

Akyazılı Sultan ve onun müridi Derviş Hasan Pehlivan Demir Baba’nın ünü, yüzyıllar boyu halkın gönlünde hiç azalmadan artmıştır. Demir Baba’yı anlatır mısınız?

Önce, Denizlerli Haydar Baba’nın bir nefesini vermek istiyorum:

Daldık aşk adlı denize
Erenlerden irdik ize
Akyazılı Sultan bize
Medet himmet kerem eyle

Demir Baba’nın adıyla bir kişinin meydana çıkması, insanların da ona inanıp arkasından gitmesi gerekti.
Bunu idrak eden, Muhammed’in damadı Hz. Ali’nin inancını yayan, bir grup Kızılbaş dervişlerinin mürşidi Akyazılı Baba idi. Bu Kızılbaşlar, Anadolu, İran, Sarımdağı (?) ve Bulgardağı’ndan hayvan sürüleriyle göçüp Dobruca ve Deliorman’a yerleşmiş, oldukça kalabalık ”yürük ocakları”ndan (zadruga) idiler. Akyazılı Baba müritlerine az önce de bahsettiğimiz gibi,

”Biz şarap içmeyi yasaklamayacağı z, kadınlara ferece de giydirmiyeceğiz , mum yakmayı da yasaklamayacağı z, burada İslamiyet’i zorla kabul ettirmişler. Buradaki Hıristiyanlar, Hz. Ali’nin mezhebini gönüllü olarak kabul etsinler. Taraftarlarımız ı çoğaltmak için, burasının yerli kadınlarıyla evlenip çoluk çocuk yetiştirin. Buradaki, insanlar bir ‘Demir Baba’ bekliyor, O’nu, onlara biz vereceğiz. O, derviş bir baba ve burada yerlilerden soylu aile kızı olan anadan doğacak. Bu mürşit, Demir Baba’nın tüm şan ve şöhretini miras olarak alıp bizim adımızı, şanımızı yüceltecek!” diyordu. Bunun için müridlerini Dobruca, Deliorman, Tozluk ve Polomie’ye yolladı. Kendisi de Balçık kasabası yakınında Batova alçağında kalarak, bugünkü Obroçişte (Batova) köyündeki Aziz Atanas Manastırı’nın üzerine tekke ve ocağını kurdu.

Yolladığı dervişler Dobruca, Deliorman, Tozluk ve Polomie’ye giderek her yeri dolaştı. Birçok insanlarla karşılaşarak onların dertlerini, isteklerini dinlediler, dönüp geldiklerinde, herbiri görüp işittiklerini, Akyazılı Baba’ya anlattılar. Bu dervişlerin arasında, Akyazılı Baba’nın çok değer verdiği Ali adında bir derviş vardı. Güçlü, heybetli biriydi. Mürşidini Bulgardağı’ndan Batova’ya sırtında getirebilecek güçteydi. Mürşit ona: ”Ali, sen neredeydin, ne gördün? Anlat, bakalım!” dedi. O da: ”Ben Deliorman’da Kuvancılar (Pçelina) denen bir köyde, varlıklı Müslüman ailede konuk olarak kaldım.

Orada dikkatimi çeken şey, kadınlar şalvarlı değil, fistan giyiyorlar. Bunu ev sahibine sordum, o ‘İslam dinine alıştık; fakat kadınlar bu çuval (torba) gibi şalvara alışamadılar, biz burasının yerlisiyiz’ yanıtını verdi” deyince Akyazılı Baba: ”İşte böyle bir aileden Demir Baba’yı temsil edecek biri doğmalı” diyerek, merakla: ”Daha ne oldu? Öte tarafını da anlat!.” Derviş: ”Akşam namazı kılmaya namazlağı (kilimçe) getirildiğinde, hane sahibinin Zayde adındaki küçük kızı koşarak ‘O benimdir, kimseye vermem’ diyerek, koltuğumdan namazlağı çekip aldı” dedi.

Akyazılı Baba: ”İşte bu küçük kız, Demir Baba’nın anası, Ali, sen de babası olacaksın!” dedi. Hemen Zayde’ye dünürlükçü yolladı. İş yoluna girdikten sonra, Akyazılı Baba büyük düğün cemiyetine kalktı. Düğüne 300 soylu yerli, 300 Yürük ileri gelenleri, tanınmış büyüklerden, başta İstanbul’dan vezirler olmak üzere 300 beye davetiye yollandı. Düğün töreninin, Demir Baba’nın anası ve babası olacak eşler için yapıldığı söylentisi, her tarafa yayıldı. Soylu yerliler, 300 dana; Yürük ileri gelenleri, 300 koç; ünlü kişiler ve devlet büyükleri de çeşitli sırma, ipekli düğün hediyesi getirdiler.

Düğün çok tantanalı oldu, Edirne’den İstanbul’a, Silistre’den Babadağı’na kadar anlatıla anlatıla, dilden düşmedi. Kuvancılar Köyü yerlilerinden zengin Zayde Hanım’la evlenen Akyazılı Baba’nın müridi Ali Dede’nin bir oğulları dünyaya geldi. Adını Hasan koydular. Hasan, Baba’nın öğretileriyle (irşat) çok az ilgileniyor, daha çok akranlarıyla güreşiyor ve hepsini de yeniyordu. Bu nedenle ona Hasan Pehlivan denmeye başlandı. Ana tarafından ünlü soydan geldiği için, Osmanlı ordusuna süvari, sipahi yazıldı, padişahın seferine katılarak, Budapeşte’ye gitti.

Askerlik hizmetini çok beğendi, ruhani babasının yanına dönüp Kızılbaş dervişlerinin şanını yüceltmeyi, Demir Baba’nın halefi olmaya hazırlanmayı unuttu. Akyazılı Baba, vakit geçirmeden çağrılmasına israr etti. Anası Zayde Hanım gönderdiği mektupta: “Ben seni doğurdum ünlü bir veli, sen gene oldun bir deli. At, giyecek hizmetçi yolluyorum sana; hemen dön görevinin başına!” diye yazdı.

Hasan Pehlivan, Budaqeşte’den ayrılarak Deliorman’ın yolunu tuttu. Gelirken Bosna topraklarına uğradı. Orada, Hıristiyan kiliselerinden kovulan Bogomillerin, ailece İslamiyeti kabul ettiklerini gördü. Oradan Ulah ve Boğdan topraklarına saptı, Babadağ’dan geçerek, Batova’daki Akyazılı Baba’nın Ocağı’na ulaştı. Orada Hasan Baba Pehlivan adıyla tekkeye hizmet ederek, otuz yaşından sonra Kur’an-ı Kerim ayetlerinin tefsirini, tasavvufa ait bilgileri öğrendi ve Demir Baba’nın şan ve şöhretini üzerine aldı. Kızılbaşlığın şanını yükseltmek için, Deliorman’a yollandı. Hasan Baba Pehlivan adına ”Demir” (Jelezniya) adını ekledi .

cemvakfi.org
Cevapla
#2

Bulgaristan Demir baba Tekkesi türbesi
Demir Baba Tekkesi, Bulgaristan'ın Razgrad ili Kemallar ilçesinde bulunmaktadır. Hasan Demir Baba Pehlivan, 500 yıl önce Deliorman'da yaşamış bir Bektaşî babasıdır birçok keramette bulunduğu anlatılır. Demir Baba'nın adına yaptırılan tekke 19. yüzyılın başlarında Rusçuk Paşası Pehlivan Baba tarafından tamir edilmiş, Macar bilim adamı Feliks Kanits'e göre, Demir Baba türbesi, 1490 yılında yapılmış. Tarihçi Babinger onun Ali Dede adında bir Horasanlı'nın oğlu olduğunu belirtiyor. Zamanla gelip Kemallar(İsperi h) bölgesinde Kuvançiler köyüne yerleşmiş. Dağlık ve ormanlık yerde yer alan tekke, Türk–İslam kültürünün tüm motiflerine sahip. Sağ tarafında adak kurbanı kesmek için özel yer vardır. Ufak bir havuz mevcut. Senenin 12 ay'ı da, suyun derecesi aynıdır.

Pehlivan Demir Hasan Türbesi, bugün de, Bulgaristan'ın Razgrad ilinin Kemaller ilçesinin Mumcular köyünde, Bulgaristan Türkleri tarafından en çok ziyaret edilen yerlerden biridir.

Demir Baba Tekkesi'nin bulunduğu Deliorman, Osmanlı'nın Rumeli Eyaleti olan Bulgaristan'ın Kuzeydoğu kesiminde, Rusçuk ile Varna arasında bir bölgedir. Kuzeyi'nde Tuna nehri, batısında Razgrad, güneyinde Şumnu, Yeni pazar ve Pravadi kasabaları, doğusunda Dobruca havalisi bulunmaktadır.

Dobruca Havalisinin Toprağı verimlidir. Bölgede balta girmedik ormanlar vardır. Pehlivanlar, bu ormanların havası ve suyuyla yetişmektedir. Bölge ismini bu ormanlardan almıştır. Buraya Ağaç Denizi de denirdi. Resmi kayıtlardaysa Divane (Deli) Orman diye geçerdi.

Deliorman ahalisi, hemen hemen tamamen Türk'tü. Arada çok seyrek de olsa Bulgar köyleri vardı. Birçok köylerde, yalnızca birer hane Bulgar dükkâncı bulunurdu. Deliorman'daki Türkler, dükkâncılık yapmazdı. "Sen terazi tutma da kim tutarsa tutsun" derlerdi.” Bu kul hakkından çok korkmalarından ileri gelirdi.

Türkler, vaktiyle Anadolu'nun muhtelif yerlerinden hicret ettiri-lerek buralara yerleştirilmişl erdir. Bu bakımdan, birbirlerine komşu köylerin, hatta bir köyün mahallelerinin konuşmalarında telaffuz, şive ve ağız farklılıkları görülürdü. Ayrıca, Kuzey Karadeniz üzerinden gelen Peçenek ve Kuman Türklerinin soyundan gelen Türkler de vardı.

Deliorman'ın havası dillere destan olmuştur. Büyük pehlivanların hep buradan yetişmesi bir tesadüf değildir. Bunda, Deliorman'ın havasının ve vaktiyle kuvvetli ve seçilmiş adamların serhad bekçisi, akıncı olarak buraya yerleştirilmesi nin etkisi büyüktür.

1895-98 yılları arasıda Avrupa ve Amerika'da sırtı yere gelmeyen KocaYusuf, Aliço, Kavasoğlu, Şamdancıbaşı, Hergeleci İbrahim, Kazıkçı Karabekir, Kara Ahmet, Katrancı Mehmet, Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Tevfik Ali Pehlivan, Selim Pehlivan, Koç Mehmed Pehlivan, Madaralı Ahmed, Kızılcıklı Mahmud Pehlivan, hep Deliorman ve çevresindendi.


Demir Baba Tekkesi'nde (Spor Akademisi'nde), Evliya Çelebi zamanında, 1600'lü yıllarda 150'den fazla pehlivan barınıyordu.
Tekke, Razgrad'a iki saatlik mesafede, Kemaller kazasının Mumcular köyünün batısındaydı. Deliorman'ın göbeğinde, tabiatın çok güzel bir köşesinde, yeşil orman içinde, su kenarına kurulmuştu. Civardaki orman, meşe, gürgen, ıhlamur, karaağaç, dişbudak, fındık, kızılcık başta olmak üzere her çeşit ağaçlarla kaplıydı. Tekkenin alt kısmında dere vardı. Derenin iki tarafında düz bir saha uzanıyordu. Etraf tamamen ormanlıktı. Derenin kuzey tarafında, misafirhane vardı. Mutfak da buradaydı. Getirilen adak kurbanları burada kesilip, başta güreş talebeleri olmak üzere fakirlere dağıtılırdı. Osmanlılar zamanında, Demir Baba Tekkesi'nin ve bu tekkenin kurucusu Pehlivan Demir Hasan Baba'nın türbesinin, ziyaretçisi hiç eksik olmazdı.

Demir Baba Pehlivanlar Tekkesi'ni (Spor Akademisi) kuran Pehlivan Demir Hasan'ın türbesi, derenin güneyinde, dağın eteğindeydi. Türbe, kubbeliydi, içinde Demir Pehlivan'ın sandukası vardı. Osmanlı'nın son zamanında, Babanın pirinçten mamul demir ayakkabıları, kılıcı, sancağı, büyük çakısı, türbenin içindeydi ve ziyaretçilerin çok büyük ilgisini çekmekteydi.

Bunlar, Demir Baba etrafındaki efsanelere nicelerinin ilave edilmesine sebep olmaktaydı. Türbenin önünde soğuk bir pınar vardı. Su taştan çıkıyordu. Rivayete göre, Demir Baba, elini taşa sokmuş, parmağının deldiği yerden su fışkırmış.

Yamacın hemen yukarısında bir hacet taşı vardır, içi deliktir, ondan geçerlerdi. Taşlarda, Baba'nın ve av köpeğinin ayak izleri vardı. Türbenin önünde, birkaç kişinin zor kaldıracağı ağırlıkta bir taş vardı ki, bunun Demir Baba'nın fındık kırma taşı olduğu, söylenmekteydi.

Bir kişinin, böyle bir taşla fındık kırabilmesi için olağanüstü güç ve maharet sahibi bulunması gerekmekteydi. Bu, yalnız maddi güçle başarılabilecek bir iş değildi. Mutlaka manevi güç de bulunmalıydı. Böyle bir kayayla fındık kırma esprisi Yusuf'un çok hoşuna gitti. Bu, güçte ustalıkla bütün dünyaya meydan okuyan bir kişinin yapabileceği bir işti. Fındık kırma taşını, tek başına kaldıranın Pehlivan Demir Hasan Baba'yı göreceği efsane de dile getirilmekteydi .

Pehlivan Demir Hasan Türbesi, bugün de, Bulgaristan'ın Razgrad ilinin Kemaller ilçesinin Mumcular köyünde, Bulgaristan Türkleri tarafından en çok ziyaret edilen yerlerden biridir. 1925 yılında, türbenin Bulgaristan'ın kurucusu kabul edilen Asparuh'un mezarı olduğu iddia edilmiş, Demir Baba'nın cesedinin bozulmadığı, kefenlerinin de İslam dinine göre olduğu görülmüş ve böylelikle burada yatanın Müslüman olduğu mahkeme kararıyla kabul edilmiş. Bulgarlar, sünnetli olup olmadığına bakmak istemiş. Kefeni açmak isteyen üç Bulgar o anda çarpılıp felç olmuşlar ve bunun üzerine böyle çirkin bir işten vazgeçmişler.

Meydan Larousse'deki "Güreş" maddesinde, Demir Hasan Pehlivan'ın aslanla güreşirken resmi vardır. Bugün de, burada, Mayıs ayında Türkler tarafından şehitler günü kutlanmaktadır, Bulgaristan'ın dört bir tarafından Türkler gelmektedir.

Demir Baba, bir alperendir. Gönül ile bileği kaynaştırmıştır . Er Sultan'ın talebesidir. Deliorman halkı tarafından çok sevilir. Babanın yüzlerce menkıbesi anlatılır. Romanya Voyvodasının kanının şişmesi, bundan kurtulmak için tekkeye tuz vakıf yapması gibi menkıbeleri çok meşhurdur.
Evliya Çelebi, Demir Baba'nın, Hacı Bektaşı Veli Hazretleri'nin bağlılarından olduğnu, burayı ziyaret ettiğinde 150 kadar talebe bulunduğu, hem güreş hem de nefislerini terbiye için ilim ve edep çalıştıklarını söylemektedir. Evliya Çelebi, Süleymaniye Camii ile Eski Saray duvarı arasında Serçeşme-i Küştigiran Demir Baba Meydanı namıyle meşhur meydan vardır. Serçeşme-i Küştigiran, başpehlivan demektir. Hâlâ ikindiden sonra bütün tekke pehlivanları o güzel yerde güleşirlee, güleşin Türkçesi güreştir. Bu Demir Pehlivan, Yavuz Sultan Selim zamanında, dört adet yezidi arslanı ile düğüşüp, dördünü dahi ikişer parça eylemiştir" diye yazmaktadır.

Demir Hasan Pehlivan'ın İstanbul'da ne kadar kaldığı belli değil. Ancak, daha sonra buraya gelip Tekkesini kurmuş, bu tekkeye nice vakıfla temin etmiş ve binlerce yiğit pehlivan yetiştirmiştir. Demir Hasan Pehlivan, niçin bura pehlivanlar tekkesi açma ihtiyacı hissetmiştir? Pehlivanlan Rumeli'ndeki ilk piri, Romanya, Deliorman ve Edirne Fatihi Sarı Saltuk'un izini takip edip, bu serhat boyuna yerleşmiş. Yerleşmiş ki, serhatboyunda yiğitler, bileği bükülmezler eksik olmasın.

Tekkeyi ve türbeyi Osmanlı'nın son zamanında, Baba-i âlem diye ün yapan Pehlivan İbram Paşa yenilemişti. İbram Paşa, Rusçuk'ta görevli bulunduğu sırada bu tamir işini yapmıştı. Yöre halkı, kendisine, Pehlivan Paşa, demekteydiler. Pelivan İbram Paşa, 1766 yılında Bozok'ta, (Yozgat) doğmuş. Pehlivan, kahraman bir erkişi olup kahramanlıkları ve yiğitlikleri sebebiyle evvela Kapıcıbaşı, sona Mir'i miran (beylerbeyi) uldu ve 1809'da vezirliğe kada yükseldi. Usmanlı-Urus Savaşı'nda büyük kahramanlıklar gösterdi. Rusçuk Valiliği sırasında, Demir Hasan Pehlivan Tekkesi'ni tamir ettirmiştir. Pehlivan Paşa Baba Destanı'nda Deliorman'da görev yaptığı anlatılmaktadır ." İsmail Pehlivan, destandan bir kısım okumuştu.

Bulgaristan Demir Baba Tekkesi

zohreanaforum.c om/turbelerimiz/48376-bulgaristan-demir-baba-
tekkesi.html
Cevapla
#3

Pirimiz Zöhre Ana'nın Bulgaristan ziyaretinde Umman'da mübarekle konuşmasından sonra öğrendiğimiz gerçek bilgiler aşağıdaki gibidir:


" Halk arasında Demir Baba olarak bilinen evliyanın gerçek yaşamı ; 12 İmamlardan olan İmam Zeynel Abidin'in Oğlu İmam Bakır'dır.

Seyit Muharrem olarak bilinen evliyanın gerçek yaşamı Hz.Üseyin'in oğlu Ali Askerin torunudur. Bir yaşamı da Ağrı'da Şimşek Baba olarak bilinir."

http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...tiyor.html
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular / Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Son Yorum Yazar: çerağ
11-06-2015, 12:27 AM
Son Yorum Yazar: çerağ
07-08-2015, 04:11 PM

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi